Geçen Ramazan Cami-i Şerifte[1]
Öğleden sonra yarın camie birlik gidelim
Minberin semt-i yesârında muhabbet edelim
Bir gün evvel iki bey böylece vermişti karâr
Ettiler her ikisi verdiği sözde ısrâr
Gitti ferdâsı [ertesi] günü mevki-i maʿlûma biri
Hâneden çıktı o niyetle refîk diğeri
Beyazıt’a müteveccih gidiyorken meşgûl
Buldu kalbinde diğer bir emel taze husûl
Koska’da var idi bir başka refîk-i sohbet
Onu da uğrayıp almaklığa etti niyet
Kapıyı çaldı
Kim o?
Ben a canım!
Sen kimsin?..
Anladım affediniz sen bizim İbrahim’sin!
Neye geldin a birader! Bu sabah erkenden
Amma erken!
Neye?
Bak saate anlarsın sen!
Baktı saat yediyi beş geçiyordu der-hâl
Beyazıt’a oradan eylediler istiʿcâl [acele etmek]
Söz veren arkadaşı orada tevakkufta idi
Bunların geldiğini gördü, tahayyürle dedi
Nerede kaldınız Allah’ı seversen böyle?
Bekledim, bekledim artık gidiyordum şöyle
Neyse, bunlar üçü birleşmiş idi bir yerde
İnhisâr etmedi sohbet orada bir ferde
– Bu sene haylice baktım hoca yok, hâfız yok
Şevk ile zevk ile bir dinlenecek vâiz yok
– Olsa da doğrusu ben dinleyemem İbrahîm!
Bir namaz kılmayana gösteriyor nâr-ı cahîm
Genç olanlar buna eyler mi tahammül bilemem?
Etse de başkaları doğrusu ben hiç gelemem
Geçen akşam çalınan neydi?
Hicâz peşrevi
Doğrusu dinlediğim akşam onu unutmuştum evi
Hele en son okunan bir de Hicâzî şarkı
Gâib ettirdi o yerde bana garb u şarkı!
– Ha! Aman! Ben de biraz anlatayım dinle beni
Geçen akşam birisi sordu da yâd etti seni
Çarşıda gördüğü gün terlik alınmıştı ona
İğbirâr [gücenme] etmiş o günden beri güya ki sana
Aldığın terlik ucuzmuş ona âr olmuş imiş
Kendisi bunca zamandır sana yâr olmuş imiş
– Bırak Allah’ı seversen o musibetten ben
Bıktım artık ikide birde, sual eylemeden
Aldığım cümle maaşı yoluna sarf ettim
Yine bin türlü lakırdı çekemem ben bittim
Haklısın!
Öyle değil mi?
Evet ama bilemem
Sonradan nâdim olursam seni de dinleyemem
Haydi kalkın gidelim yaklaşıyor vakti salât
Şimdi hazırlanarak hep diyecekler salavât
———————————————
Beri yanda okuyor bir mütedeyyin Kur’ân
Hoş edasıyla eder müstemiîni hayrân
Biri meşgûl-ı kaza, diğeri de nâfilede
Ötede üç kişi de maʿsiyet-i hâilede
Hâlıkın böyle acayip nice bin kulları var
Kimi ikrâr ediyor. Bazılar eyler inkâr
Düşünün şöylece mescitte olan akvâli
Bir de tetkik edin izhâr edilen ahvâli
Manga, manga oturup birtakım efrâd-ı beşer
Hasenât işlemede bazıları, bazısı şer
Hele sohbetleri birçoklarının hep hezeyân
Buna cidden müteessir olur ehl-i imân
Şâriin emri bu merkezde midir ey cühhâl?
Söylemek emr-i zarurî bile olsa der-hâl
Derlenip, toplanarak bâri tahattur ediniz!
Hezeyân ettiğiniz câbî tefekkür ediniz
O nasıl yer acaba! Mescid-i ehl-i İslâm
Orada tathîr edilir hep müterâkim âsâr
Kendi hânen gibi zannetme şerefce o yeri
O evin her eve nispetle büyüktür değeri
Kurb-ı mescidde sürûşan-ı [melekler] semâvât u zemîn
Ehl-i imân ile birlik demek üzere âmîn
Geliyor, toplanıyorlar oraya her yerden
Görüyorlar yapılan şeyleri hayr u şerden
Zerrece havfı olan Hak’tan eder istihyâ
Terk-i din etmeye benzer orada terk-i hayâ
——————————————–
Gerçi camide tekellümde ibâhât mevcûd
Lağv olursa yine bak onda icâzet mefkûd
Bunu Hindiyye Fetâvâ’sı eder de tansîs
Şöyle bir kayıt ile amma ânı eyler tahsîs
Namazı kılmak için mescide girse insân
İyi söz söyler ise eylemiş olmaz noksân
Mutlaka sohbet için dâhil olursa mezmûm
Seyyiâtıyla olur hep hasenâtı maʿdûm
Bir hadis-i nebevîyi sened irâd eyler
Ümmeti böyle mühim bahs ile irşâd eyler
Söz mü yok mescide layık a birader bu ne hal!
O gibi sözler ile kalbe çöker jeng-i melâl [hüzün, dert pası, kiri]
Savma dair mesela bahsi küşâd [açık, âşikâr] etmelidir
Saimi müjde-i gufrân ile şâd etmelidir
Orucun farzını evvelce beyân eylemeli
Niyetin evvelini, âhirini söylemeli
Orucu cümle bozan şeyden edersin tahzîr
Fukahâ kavlini eylersin açıkça takrîr
Sonradan hükm-i terâvîhi beyân eylersin
Hasılı sünnetini, farzını hep söylersin
Baʿde hazret-i sûfiyyenin al akvâlin
İrfânın o muhâtablara bildir hâlin
Sebeb-i tasfiyedir sözleri hep insâna
Zaîf kalbi olanı davet eder îkâna
Mesela kizb ile düşnâm [sövüp sayma] ve nemîme elbet
Savmı maʿnen bozuyormuş, biri de, ha gıybet
Dilimin geldi ucunda duruyor mu hergâh
Ne idi? Var idi bir şey daha, seccâd ah!..
Ne ise işte fena mı bu gibi meseleler
Söylenirse işiten can kulağıyla dinler
Cemiyyet-i İlmiyye Efrâdından
Mehmed Ârif
[1] Mehmed Ârif, “Geçen Ramazan Cami-i Şerifte”, Beyânü’l-Hak, Cilt:1, Sayı: 2, 16 Ramazan 1326 (12 Ekim 1908), s. 8-10.